Arnavutluk

TİRAN, ARNAVUTLUK
Parklar ve Kafeler kenti

 

Tiran, bir gezginin keşfedebileceği çok sayıda özelliğe sahip. Günümüzü kentin sokaklarında yürüyerek geçirdiğimizde, çınar ağaçlarıyla kaplı geniş caddeleri, dinlenme molası vermek için her köşe başında iyi kahve sunan kafeleri, leziz yemek ve tatlılarıyla restoranları bizi tatmin etti. Kent ne güzel ki alışveriş merkezlerine teslim olmamış. Hayat, Balkan kenti değil de bir Akdeniz kenti gibi canlı ve sokakta akıyor.

Sabah 7’de açılan kafeler, bölgenin özellikle yaşlı nüfusu tarafından ilgi görüyor. Sabahın erken saatinde bir kahve için buluşan ve sohbete dalan çok sayıda insan var.

 

Skanderbeg (İskender Bey) Meydanı sabahtan akşama hep hareketli. 1793’te yapılan tarihi Ethem Bey camii, opera binası, arkeoloji müzesi, İskender beyin heykeli, yeraltı sığınağı Bunk’art,  Kale ve etrafındaki restoranlar, devlet hizmet binaları bölgenin sürekli insan akınına uğramasının nedenleri.

Biz oradayken haftasonu bira festivaline denk geldik. Meydan bu defa da eğlenceye, yöresel satış tezgahlarına alan açtı.

Orman içinde uzun bir yürüyüş yapmak istediğimizdeyse büyük Tiran parkı, Blloku bölgesinin hemen kıyısında. İçinde büyük bir gölet ve kafeler var. Burada kentin kalabalığından uzaklaştık. Sessiz ve yavaşlamış anlara kendimizi bıraktık.

 

2024 Kasım ayında bir hafta ziyaret ettiğimiz kent, sonbaharın ılık havasıyla dışarıda olmanın en güzel zamanı dedirtti. Kentin yokuşlarının olmayışı yürümeyi kolay kılıyor. Biz toplu taşıma kullanmadan -ki bunda otobüslerin çok kalabalık olması da etkili oldu- her yere yürüyerek ulaştık. Yerel halkın da bisiklet ve elektrikli skutır kullanımı fazla. Özellikle sabah ve akşam trafiğinin çok sıkışık olduğu kent, bizi araba kiralama fikrinden soğuttu. Park yerlerinin kısıtlı olduğunu gözlemledik.

Kentin merkezini içine alan Blloku bölgesinde, self servis bir otelde kaldık. Bölge, kentin kalbinin attığı yer. Skanderbeg (İskender Bey) Meydanına 1.5 km uzaklıkta. Tiran’da otel seçeneği çok. İskender Bey Meydanında büyük zincir oteller de var, mahalle aralarında butik oteller de.

Biz The Wilson Rooms’ta kaldık. Müşteri memnuniyeti derecesi çok yüksek, bir apartmanın içinde yer alan, 4 lüks odadan ibaret ve self servis hizmet sunan bir otel. Kahvaltısı yok. Balkonu var. Bookingten incelemenizi isterim.

Lezzetleriyle bizi fazlasıyla tatmin eden mekanları yazayım.

En iyi kahvaltı Cafe Momus 

En iyi tatlı kahve ikilisi Le Bon Cafe 

Mulliri Vjeter, buranın yerel kahve zinciri. Her şeyi çok güzel. 
Çay mali (ada çayına benzeyen yerel çayları)de burada sıcak bir alternatif.

Öğle ve akşam yemekleri için Era restoran, hem yerel tatlar (elbesan tava, Arnavut ciğeri) hem de dünya mutfağından güzel lezzetler sunuyor. Bahçesi de oldukça büyük.

Börek (byrek) yemek için kadınların orada hazırlayıp sıcak sıcak servis ettiği mahalle börekçisini tercih ettik. Her kafede, fırında, pastanede böreğe rastladık ama mahalle arasında küçücük bir dükkanda, güler yüzlü kadınların peynirli böreğinin tadına doyamadık.

Komiteti cafe museum, Noor cafe fane food, Mon amor pasticeri
gittiğimiz ve sevdiğimiz diğer mekanlardı.

Tiran’a 100 km mesafede olan ve günübirlik gittiğimiz Unesco Dünya mirası listesindeki Berat, Osmanlı’dan kalan Arnavutluk’un önemli tarihi merkezlerinden. Biz terminalden minibüse binerek gittik. Hem normalden uzun sürmesi hem minibüsün çok eski ve gürültülü olması bu konuda yanlış karar verdiğimizi düşündürttü. Tiran’ın içinde değil ama yakın bölgelerinde seyahat etmek için kesinlikle araba kiralanmalı. Hem ekonomik hem konforlu olur. Zamanı da daha iyi kullanırsın. Bu bölgeye giden yolların rahat olduğunu gördük. Berat’ta yemek için Friendly house iyi bir seçenek.

 

Gorice ve Mangalem mahallelerinde yürüyerek tarihe tanıklık etmek, çok pencereli evlerin içinde olmak müthiş.

Şehrin dışında gittiğimiz bir diğer yer Kruja Kalesi oldu. Kaleye çıkan dağ yolu oldukça virajlı. Akçahisar olarak bilinen tarihi pazarda dükkanlar gelenlere bölgenin yerel ürünlerini sunuyor. Saltık dağı ve ulusal müze Skanderbeg (İskender bey) gördüğümüz yerlerdendi.

Gitmek istediğimiz yerler bunlarla sınırlı değildi. Unesco listesindeki Gjirokastra, Osmanlı’dan kalan Skenduli evi, Theth milli parkı (Arnavut Alpleri), Bovilla gölü ve Gamti dağı da vardı. Arnavutluk bir kez daha yeni bir rota oluşturarak, dağları, milli parklarıyla bizi bekliyor:)

Fotoğraflar: Nilgün Yanık Emiroğlu / Ramazan Emiroğlu

Yazı: Nilgün Yanık Emiroğlu